ÖRDEK SENDROMU

Bir gölün kıyısında olduğunuzu hayal edin. Gölde yüzen ördekleri görüyorsunuz. Sanki suyun üstünde hiç bir çaba sarf etmeden süzülüyor gibi görünürler. Zarif şekilde yüzmeleri zahmetsiz görünse de, suyun altında çılgınca ayaklarını çırparlar.
Hayatta bir çok insan, gün boyunca ördekler gibi suyun yüzeyinde hiçbir çaba sarf etmeden süzülüyormuş gibi görünebilirler. Örneğin; bir öğrenci ders notları, stajları, sosyal yükümlülükleri ve aile sorumluluklarını en ufak bir mücadele veya sıkıntı belirtisi olmadan dengeleyebiliyor gibi görünebilir. Fakat aynı ördeklerin ayaklarını çılgınca çırpmaları gibi buzdağının görünmeyen kısmında kaygılar, kendinden şüphe duyguları, okulun onlara getirdiği sıkıntılar vardır. Bunlar kolayca gözlemlenemezler fakat oradalardır.
“Ördek sendromu” terimi, insanların herhangi bir sıkıntı, depresyon veya kendinden şüphe duyma endişelerini gizlerken yüzeysel olarak sakin görünme yeteneklerini tanımlamak için kullanılmıştır. Ergenler ve üniversite öğrencileri arasında, özellikle de yüksek başarılı ortamlarda bulunanlarda yaygın olarak görülür. Bu tür davranışların özellikle endişe verici olan etkisi; bireylerin kendi zorlukları hakkında konuşmaktan çekinmesine yol açan bir atmosfer yaratabilmeleridir. Özellikle de mental sağlık ile ilgili olan zorluklar hakkında.
Mücadele veya çaba olmadan edilen başarı izlenimi, sosyal medyanın kullanımıyla daha da yoğun şekilde gözlemlenebilir. Bu olay; kullanıcıların, başkalarının bilmesini istedikleri şekilde hayatlarını temsil etmek için özenle seçilmiş görüntüler paylaşmalarına olarak tanır. Mesela, öğrenciler kütüphanede geçirdikleri saatlerin görüntülerini paylaşmayı tercih etmez. Bir başka örnek ise uzun zamandır istenilen bir stajdan alınan ret mektubu yayınlanmaz. Bunlar yerine gidilen seyahatlerde veya sosyal ortamlarda çekilen fotoğrafların yayınlanma olasılıkları çok daha yüksektir. Bu paylaşımları görenler, akranlarının sosyal medyada yansıttıkları akademik ve sosyal başarı konularında kendilerini yetersiz hissedebilirler. Hayatta beceriksizce ayak çırpan ve mücadele eden tek kişinin kendileri olduğuna inanabilirler.
Üniversite, ruh sağlığı koşullarının gelişmesi için yüksek riskli bir dönemdir. Yirmili yaşlardaki gençler, üniversiteye devam etmelerinin yanı sıra yüksek bir risk altındadır. Araştırma raporlarına göre, bipolar bozukluk, anksiyete bozuklukları ve şizofreni, bu savunmasız kimlik ve gelişim döneminde en yüksek gelişim oranına sahiptir. Akademik sorumluluklar, yeni ilişkiler, madde kullanımı, riskli davranışlar ve okul ortamındaki sosyal karşılaştırmaların etkileri daha da kötüleşebilir veya mental sağlık koşullarını tetikleyebilir.
Ördek sendromu resmi olmayan bir kavram olduğundan, bununla ilişkili risk faktörleri kesin değildir. Ancak, bazı öğrencilerin üniversiteye başladıktan sonra neden duygusal zorluklarla karşılaştıklarına dair göstergeleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
- Öğrenciler ailelerinden uzakta yaşamayı ilk kez tecrübe ederler. Akademik, ders dışı ve sosyal değişimler hakkında artan beklentiler üniversite hayatına geçişi zorlaştırabilir.
- Sosyal medya bir faktördür. Öğrenciler, diğer insanların hayatlarının mükemmel ve zahmetsiz olduğu hissine yol açan içerikleri görüntülerler.
- Aileleri tarafından yüksek başarılı ya da mükemmel olma baskısı, öğrenciler üzerinde gerçekçi olmayan beklentiler yaratabilir.
- Psikolojik dayanıklılığı öğrenmemiş veya ebeveyn müdahalesine alışmış öğrenciler, artan beklentiler veya hayal kırıklıklarıyla kendi başlarına başa çıkmayı öğrenmeyi zor bulmaktadırlar.
- Rekabetçi bir ortam, stres duygularını körüklemektedir.
Öğrencilerin duygusal ve fiziksel sağlıklarını desteklemek için deneyebilecekleri bir kaç proaktif adım vardır.
- Zaman yönetimi: İhtiyacınız olanı veya istediğinizi başarmak için gün içinde yeterli zaman bulmak zor olabilir. Zaman yönetimi yöntemleri yardımcı olabilir. Örneğin, bir planlayıcı kullanmak ve günlük, haftalık, aylık ve dönemlik bir plan yapmak, bunalmışlık hissinden kaçınmanıza yardımcı olabilir.
- Pratik çalışma becerileri: Pratik çalışma zamandan tasarruf etmenize, akademik stresi en aza indirmenize ve hatta daha etkili bir şekilde öğrenmenize yardımcı olabilir. Örneğin, bir “beyin molası” vermeden ve etrafta dolaşmadan önce daha kısa süreler için yoğun bir şekilde çalışmayı deneyebilirsiniz. Bir başka yararlı ipucu da her dersten sonra kendinize “Bugünün dersinin ana noktaları nelerdi?” diye sormaktır. Bu bilgiyi saklamanın bir yolu olabilir.
- Rahatlatıcı veya eğlenceli aktivitelerde bulunmak: Zevk aldığınız şeyleri yapmak için zaman ayırmak (ve bu konuda suçluluk duymamak) stresi kontrol altında tutabilir ve ruh halinizi iyileştirebilir. Bunlar bir arkadaşınızla konuşmak veya yürüyüşe çıkmak gibi basit şeyler olabilir. Ayrıca aşamalı kas gevşetme, derin nefes alma ve meditasyon gibi gevşeme tekniklerini de deneyebilirsiniz.
- Öz bakım, öz farkındalık ve öz şefkat: Kendinize fazla yüklenmemeye çalışın. Bunalmış, gergin, stresli veya moralsiz hissediyorsanız, duygularınızın farkında olmaya çalışın ve nasıl daha iyi hissetmeye başlayabileceğinize dair bir plan geliştirin.
- Fiziksel sağlığınıza dikkat edin: Sağlıklı, besleyici gıdalardan oluşan düzenli yemekler yemek kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir. Kafein alımını sınırlamak yardımcı olabilir. Fiziksel aktiviteleri artırmak, stres yönetimine yardımcı olabilir. “Stres rahatlatma” hormonu olan endorfinin salgılanmasına destek olabilir. Duyguların düzenlenmesi; hafıza, öğrenme ve enerji gibi birçok nedenden dolayı önemlidir.
- Nasıl hissettiğinizle ilgili konuşmayı deneyin: Bazı ortamlarda, savunmasız görünmeyi kabul etmek zor olabilir. Ancak, nasıl hissettiğiniz konusunda dürüst ve açık sözlü olmak rahatlama sağlayabilir. Aynı şekilde hisseden başkalarına da yardımcı olabilir.
Psikolojik destek kaynaklarını artırma ihtiyacı açık bir şekilde ortadadır. Fakat kültür olarak terapiye karşı daha açık fikirli olmayı öğrenmeliyiz. İnsanlara belirli isimler damgalamayı azaltmak birçok kurumun atmosferini iyileştirmeye yardımcı olabilir. İlk adım, kaygıları görmezden gelmek yerine onlarla yüzleşmek olabilir. Bu nedenle, yüzeyin altında çaresizce ayak çırpmak yerine sorunları kabul etmek ve çaba harcamadan süzülür gibi davranmak yerine destek aramak, verimli bir başlangıç noktası olabilir. Zorluklarla herkesin mücadele ettiği fikrini benimsemek, öz-yansıtma ve şeffaflık kültürüne izin verecektir. Bu ise insanları ruhsal sağlığı hakkında sağlıklı diyaloglar kurmaya teşvik edecektir. Suyun altında çaresizce ayak çırpmak zordur. Bunu sadece kendinizin yaptığına inandığınızda daha da zor olur. İnsanlar gölde zahmetsizce süzülüyormuş gibi yapmak yerine, mücadelelerini paylaşırken kendilerini rahat hissetmelilerdir. Belki bir gün birbirimizin yalnız olmadığımızı görmesine izin verecek cesarete sahip olabiliriz.
Süeda Hallaç - Yeditepe Üniversitesi - Psikoloji & PDR