TOKSİK POZİTİFLİK

--

Artan sosyal medya kullanımı, insanların bu mecralara “sadece iyi şeyleri” yüklemeyi seçmeleri, ekranlardan gözüken ışıltılı ve “aşırı” mutlu hayat yansımaları yüzünden maruz kaldığımız bir terim, toksik pozitiflik.

Bir de bunu besleyen “olumlu duyguları çoğaltma” fikrinin yanlış anlaşılmış olması durumu var. Bunda bazı kişisel gelişim kitaplarının jenerik sözü haline gelen “Good vibes only*”gibi cümlelerin yeri çok etkili ne yazık ki. Olumsuza yer vermeme haliyle aslında duygularımızı ve kendimizi sınırlandırıyoruz.

Oysaki duygular iyi kötü ayrımında değildir ve olumlu-olumsuz her duygunun hayatımızda bir yeri, bir işlevi vardır. Olumsuz duyguların yaşanmasına fırsat verilmemesi bu var olan işlevlerinin de yerine getirilmesini engeller.

Yapılan araştırmalarla biliyoruz ki olumlu yaşam olayları ve duyguları bireyin hem psikolojik hem fiziksel sağlığını güçlendiriyor. Ancak buradaki asıl mesele, bu yaşam olaylarının ve bireysel duyguların sürekliliğinin olamayacağı gerçeğini göz ardı etmekle başlıyor. Yani kısaca “her zaman her şey güzel olmayacak.” ve “hiçbir zaman her şey güzel olmak zorunda değil.”

Nasıl ki bir ilaç ancak doğru dozda hayat kurtarıcı ve aşırı dozda zehirleyicidir, pozitiflik de öyle. Aşırı pozitiflik kişiyi adeta boğar, çünkü orada zorluklara, kötü şeylere yer yoktur. İlk başta işe yarar gibi gözükür, kişiyi cesaretlendirdiğini düşünürüz ancak sağladığını düşündüğümüz rahatlama kişiyi ilgiden, şefkatten uzaklaştırır.

Her şeyi olumlamaya çalışmak aynı zamanda kişinin kendisini de yoracaktır. Olanı olduğu gibi almak, kabul etmek gerek. İnsan olmanın, yaşamanın iniş çıkışları her daim olacaktır. Odağı sürekli pozitifliğe çevirmek, ilişkilerinizi de olumsuz yönde etkileyecektir. Kendinize bu duyguları yaşamaya izin vermediğiniz gibi karşı tarafı da bunları yaşadığı için suçlayabilir, yaşadıklarını küçümseyebilir ve bunun farkında bile olmayabilirsiniz. İlişkileriniz bu durumdan yara alıp zedelenebilir, bu da başka bir döngüye sokabilir. Zamanla kaçındığınız ve hatta belki de korktuğunuz o olumsuz duyguların öznesi olabilirsiniz.

Bugün kendinize “Asla pes etme” demek yerine, “Bazen durup mola almanda sakınca yok.” demeyi tercih edin. “Gözüktüğü kadar kötü değil” dediğinizde karşı tarafın ne hissettiğini değiştiremezsiniz ama “Üstesinden gelmen için yardım edebilirim” dediğinizde desteğinizi hissettirmiş olursunuz. Belki sadece karşı tarafın üzülmesini istemediğinizden “Üzülme artık” diyorsunuz ama belki de karşı taraf sadece şunu duymak istiyor: “Zamana ihtiyacın var biliyorum, ben buradayım.”

Değişim dilde, değişim duygularımızın hepsine yer vermekte. Bazen durmanın gereğinde, bazen ağlamanın. Bazen sadece duyulma ihtiyacında, şefkati hissetmekte. Çünkü bazen amaç yalnızca karşı tarafa umut aşılamak, onu desteklemektir ancak amacımız yardımcı olmak olsa bile söylediğimiz cümleler karşı tarafın ihtiyaç alanına temas etmez. Bazen sadece “Yaşadıklarının farkındayım, yanındayım.”demek ya da bunu sözel ifade etmeden de hissettirmektir ihtiyacı karşılayacak olan. Duygudaşlık beklemek, talep etmek, bunu sunmak duyguyu yok saymaktan her zaman daha işlevsel ve iyileştiricidir.

Dilerim hayatımızda bütün duygulara bir yer olduğunu hep hatırlarız.

Uzm. Psk. Ecem Yılmaz

--

--

No responses yet