O GEMİ BİR GÜN GELECEK!

--

Yaşamak için hiç bu kadar çabaladığımızı hatırlıyor muyuz ? Sevdiklerimize sarılmayı bile kendimizi bir adım geriden tutarak yapmaya çalışıyoruz. Öpücükler uzaktan atılıyor, her gün oturup saatlerce ne konuştuğumuzu bile asla hatırlamadıklarımızı toplu görüşmelere alıyoruz. Telefonları her kapattığımızda, hayatımızın istediğimiz bir alanına açılan kapılar sanki suratımıza çarpıyor. Evdekilere bakarken sızlayan içimiz, dışarıya birini göndermek zorunda kaldıysak harabeye dönüyor. Bütün gün yolunu kötü bir haber almamak için umutla beklediklerimiz… Hayat merdivenimizde bir şey eksik kalıyor belli ki. Abraham Maslow’un ‘Hiyerarşiler Kuram’ı bize neyin eksik kaldığını pek tabii söylebilir.

Bu kurama göre, motivasyonumuz dış faktörlerden çok kendi içimizdeki ihtiyaçlara dayanmaktadır. İçimizden gelen bu ihtiyaçları ise Maslow bir hiyerarşi içinde sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırmaya göre bizlerin ihtiyaçları sınırsız kabul edilmiş ve bir basamakta tatmin düzeyine ulaştıktan sonra başka bir ihtiyaç ortaya çıkmış. Genel olarak bu ihtiyaçlar ; fizyolojik, güvenlik, sosyal, saygı ve kendini gerçekleştirmedir. En alttan üste doğru giden sıraladığım bu ihtiyaçları bir bir giderdiğimizde o ihtiyaca dair motivasyonumuz, davranışlarımız üzerindeki belirleyici etkisi kaybediyor.

Fiziksel ihtiyaçlarımızı elimizden geldiğince karşılamaya çalışsak da; yemek yeme, nefes alma, uyuma, cinsel faaliyetlerde bulunmadan bahsediyorum. ikinci basamak olan güvenlik basamağını geçmek güçleşmeye başladı. Güvenlik basamağının içinde bulunan, sağlık, iş, beden, aile kavramları hepimizi korkutmaya başladı. Bu basamağın içine hapsedilmiş gibi her gün haberleri daha fazla izlemeye, sevdiklerimize kendimizden daha fazla özen göstermeye başladık. Geçebildiğimiz zaman motivasyon olarak korku ve kaygının azalması gereken bu basamak, dış faktörler yüzünden saplanıp kaldığımız bir yer haline geldi.

Sosyal ihtiyaçlarımız ise, şuan en zorlandığımız bir diğer basamak haline geldi. Tek başına yaşamaktan hoşlanmayan, hayatımıza devam edebilmek için ‘içsel’ olarak bir başkasının varlığa ihtiyaç duyan bizler, bir telefon ekranından sarılmayı öğrendik. Sevme, sevilme, arkadaşlık kurma gibi sosyal ihtiyaçlarımızı gerçek dünyanın dışına taşıyıp wifi’nin çekme hızına bıraktık. Bu ihtiyacı gidermediğimiz her an kendimizi, aidiyet duygusundan yoksun, yalnız ve terkedilmiş hissetmeye devam ediyoruz.

Peki, ne yapmalıyız ? Ayaklarınızın altına değil, yıldızlara bakmayı unutmayın.Çünkü nereye baktığınız, sizin neyi tercih ettiğinizle ilgilidir. Bir olayın hep en kötüsünü düşünmek kendi içsel motivasyonunuzu da başkalarının hayat ışığını da alt edecektir. Bulup da güvenebileceğiniz bir ışığa tutunmayı bilirseniz, kendi benliğinizi güçlendirmek için bir adım daha atmış. Yıkılmaz kalenize bir duvar daha örmek için daha çok malzemeye sahip olmuş olacaksınız.

Çalışmayı asla bırakmayın. Çalışmak size bir anlam ve hayat verir, bunlarsız bir hayat boştur. Bizi var eden şeylerin başında bir şeyler üretmek, bir fikir ortaya atmak, yeni bir şeye başlamak vardır. Bunları bıraktığımız her an, kendi karanlığımızda zihnimizi ve aksi düşünülemez bir şekilde kalbimizi köreltmeye başlarız. Yapmaktan asla bıkmayacağımız, bıksak da faydalı olmak için devam etmeye çalışacağımız bir takım işlere tutunmak, yıkılmaya yüz tutmuş bedenlerimizi yeniden ayağa kaldırabilir.

Ve son olarak; Eğer aşkı bulacak kadar şanslıysanız, onun da olduğunu hatırlayın ve başınızdan atmayın. Hiyerarşiye göre üçüncü basamakta olan sevgi ihtiyacını, ikiyi daha tatmin edemeden bulduysanız, ona tutunun. Bir kalbi yumuşatmanın en güzel yolu, o kalbi sevmektir. Sevmek, çıkmaz olan yolların sonuna biraz daha çiçek ekmektir. Bunu bulduğunuzda, çiçek bahçesini göreceğinizi asla unutmayın. Çünkü zor günlerin sonunda, gelecek güzel günlerde elinden tutup koşmak isteyeceğiniz birinin kapısını çalmak, o gemiyi de getirecektir. Evet ‘O Gemi Bir Gün Gelecek!’

Psk. Ecem Aşılıoğlu

--

--

No responses yet