İYİ EĞİTİM NEDEN ZOR?

--

Toplumumuzda farklı zamanlarda birçok kez eğitim için yenilikçi adımlar atılmış olsa da bunların eğitim kurumlarına karşı devam eden bir toplumsal güven oluşturabildiğini söylemek zor. Çünkü bu adımların hemen her birinde eğitim bilimlerinde başarılı olmadığı bilinen adımların kimi ortak özellikleri gözlemlenebilir. Bunlar atılan adımların yeterli toplumsal destek görememesi ve ailelerle öğrencilerin gereksinimleriyle içinde bulundukları durumları yer yer göz ardı etmiş olmalarıdır. Bu hatalar yalnızca eğitim yönetimiyle ilgili bir sorun değil, toplumsal yapımızın sonucu olarak yüzleştiğimiz bir döngü. Diğer yandan da başarılı olan hemen her değişimin aile ve bireylerden başladığı ve zamanla toplumların bütününe yayıldığı görülmektedir. Bu, iyi bir gelecek için ailelere de büyük sorumluluklar düştüğü anlamına geliyor.

İsteklere Karşı İstatistikler

Eğitim planlaması üzerine elime aldığım ilk kitabın bir aile, öğrenci, veya eğitim bilimcinin kaygılarına çok uzak bilgilerle dolu olması beni çok şaşırtmıştı. Bunlar genellikle eğitimin kamu bütçesine olan maliyetini düzenlemeyle ilgili görüşler gibi eğitim bilimlerinden çok kamu yönetiminin kapsamından bilgilerdi. Şaşırtıcı olan eğitimin mümkün olabilmesi için güçlü bir idari birikime ihtiyaç duyulması değil, eğitimin tamamen idari bir kaygı olarak görülmesiyle beraber eğitime olan baskın yaklaşımların da idari birikimlere dayandığını fark etmemdi.

Toplumsal ihtiyaçları ve kurumsal görevleri belirlemekte istatistikler vazgeçilmez öneme sahiptir. Ancak istatistiklerin toplumsal istek ve ihtiyaçların önüne geçtiği de sık sık görülür. Örneğin, öğrencileri başarı düzeylerine göre sınıflara ayırmak, sınıflardaki düzey farkını düşürerek ders süresinin öğretmenler tarafından daha verimli kullanılmasını sağlayacağı için başta çok iyi bir fikir gibi görülebilir. Ancak öğrencilerin günlerinin çoğunu geçirecekleri ortamlarda kişisel önemlerinin akademik başarılarına indirgenmesi, başarılı ve başarısız öğrencilerin birbiriyle etkin iletişiminin kesilmesi ve dayanışmaya dayalı sorun çözme becerileri yerine çekişmeye dayalı başa çıkma becerilerinin desteklenmesinin, hem başarılı hem de başarısız öğrencilerin geleceklerinde özgüven duygularına, bireysel büyüme isteklerine, otoriteye olan güvenlerine ve toplumsal bütünlük ve işbirliğine olan inançlarına, dolayısıyla da toplumun geleceğine pek olumlu etkileri olmayacaktır. İdari ve istatistiksel olarak mantıklı görünen kararlar pedagojik açıdan felaket sonuçlar doğurabilir.

Yukarıdan Aşağıya Atılan Adımlar

İdari ve istatistiksel açıdan mantıklı görünen birçok karar gerçek hayatta aile ve öğrencilerin istek ve ihtiyaçlarına yanıt verememekte; en iyi ihtimalle sorunları çözmemekte, en kötü ihtimalle yeni sorunlar yaratmaktadır. Daha üzücüsü, bu sonuçlar neredeyse hiçbir zaman öngörülemez değildir. Verilen kararlar uygulanmadan ve sonuçları görülmeden bunları başarıyla tahmin eden birçok kişi ve kurum her zaman olur. Bunların çoğu da alanında uzman kişiler değil; anne, baba, öğrenci ve öğretmenler, veya eğitim döngüsünde mevut herhangi bir yeri olmayan sıradan vatandaşlardır. Sorun, adımların sakarlıkla tasarlanmış olmaları değil, yeterince katılım olmadan tasarlanmalarıdır.

Toplumsal değişim için atılan adımlar ikiye ayrılır: aşağıdan yukarıya atılan adımlar ve yukarıdan aşağıya atılan adımlar. Bu ayrım, değişimin öncelikle kimin istekleri ve katılımıyla ivme kazandığına dayanır. “Aşağısı” değişimin hedefi olan ve değişimden doğrudan faydalanması beklenen kesimler için kullanılır. Eğitim bağlamında aşağısı öğrenciler, aileler ve belli bir düzeye kadar öğretmenlerdir. “Yukarısı” ise güç, otoriteye veya yetkinliğe sahip, aşağısına önderlik etmesi beklenen kesimlerdir. Kamu önderleri, idareciler ve uzmanlar gibi eğitimle ilgili kararların alacağı son şekli belirleyen kişiler, yukarısını oluşturur. Yukarısı, atılan adımlardan doğrudan etkilenmez veya doğrudan faydalanması beklenen kişiler değillerdir.

Yukarıdan aşağıya atılan adımların ortak özelliği kararlardan en çok etkilenecek kişilere kararlar konusunda yeterli söz hakkı verilmemesidir. Bunun sonucu olarak da değişimin hedefi olan kişiler otoritenin istek ve ihtiyaçlarının kendilerininkilerin önüne geçtiğini hissederler ve toplum ile otorite arasındaki güvensizlik derinleşir. Bu güvensizlik idari kaygıların toplumsal ihtiyaçların önüne geçtiği adımlardan daha büyük bir sorundur, çünkü yapıcı adımların bile toplum tarafından benimsenmemesine yol açacaktır. Günün sonunda ise toplum tarafından kabul görmeyen her karar başarısız olmaya mahkumdur.

Çözüm Ne?

Eğitim, toplumsal bir soruna kurumsal çözümlerin arandığı talihsiz konulardan biridir. Eğitim konusunda olumlu bir değişimin sağlanması, aileler, öğrenciler ve öğretmenlerin ihtiyaçları temel odak olmadan ve alınan kararlara yeterli toplumsal katılım sağlanmadan imkansızdır. İyi eğitim, tasarlaması güç olduğu için değil, bahsi geçen koşulların sağlanması, değişime olan yaklaşımımızda köklü değişimler gerektirdiği için zordur. Çözüm ise öncelikle değişimden en çok etkilenecek bireylerin neyin değişmesi gerektiğini iyi anlamasıyla, daha sonra da karar alma süreçlerine katılımlarını artırmalarıyla mümkün olacaktır.

Ailelerin, öğrencilerin ve öğretmenlerin başarı ve davranışlarını etkileyen sayısız etken vardır. Eğitimle ilgili kararlardan en çok etkilenenlerin istek ve ihtiyaçlarının öncelik olmadığı durumlarda bu etkenlerin en önemlileri sık sık göz ardı edilir. Örneğin, arkadaşları tarafından dışlanan bir öğrenciye ders takviyesi sunmak yersizdir, çünkü ait olma ve özsaygı ihtiyaçları başarı ihtiyacından önce gelir. Bunlar karşılanmadıkça öğrencinin akademik başarısı için gayret etmesi beklenemez ve öğrencinin katılımı olmadıkça da müdahaleler başarılı olmayacaktır. Benzer bir şekilde okul üniformalarının kalite ve fiyatlarının düzenlenmediği veya yeterli alım gücünün var olmadığı bir bağlamda üniformaların öğrencilerin gelişimine olan etkilerini tartışmak anlamsız olur. Bunlar sorunların kaynaklarına değil sonuçlarına yönelik atılan adımlardır ve kalıcı bir çözüm üretememekle beraber çözümün imkanı ile ilgili toplumu umutsuzluğa düşürmektedir.

Bunun yanında birçoğumuz en iyi kararların en yetkin kişiler tarafından verilebileceğine, toplumsal başarının yalnızca iyi önder ve yetkin uzmanlarla elde edilebileceğine inanmaktayız. Bu da bizi geleceğe dair umut besleyebilmek için iyi olduğuna inandığımız önderleri beklemeye mahkum ediyor. İyi adımlar iyi bir gelecek sağlar ve ancak iyi önderler tarafından atılabilirse, önderleri iyi yapan da attıkları iyi adımlardır, yani iyi bir geleceğe ulaşana kadar hiçbir önderin veya hiçbir adımın iyi olduğuna ve bugün iyi bir eğitimin mümkün olduğuna inanmamız için hiçbir neden yok! Elbette bu durum doğru olamaz ama yukarıdan aşağıya atılan adımların bize daha iyi bir gelecek sunacağına dair inancımız bizi bu çelişkiye mahkum ediyor. Toplumun ihtiyaçlarına yönelik hareketlerden en başarılı olanların “yukarıdan” değil, toplumdaki sıradan bireylerin arasından çıktığını görüyoruz. Yeterli farkındalığa ulaşan bireyler seslerini bir araya getirerek zamanla daha fazla insana ulaşır ve bir sorun üzerinde kamuoyu birliği oluşmasını sağlayabilir. Bu, değişime aşağıdan yukarıya bir adım olma niteliğini katar ve bireysel seslerden çok daha güçlü bir ses ortaya koyar.

Diğer yandan değişime karşı daima direniş görülür, hatta değişimden olumlu etkilenecek bireyler bile varolanın yenisinden daima daha güvenli olduğu inancıyla zaman zaman bu direnişin parçası olurlar. Çünkü değişim olumlu olsa bile daima belirsizlik getirir. Örneğin, iyi bir üniversite eğitiminin garanti olmaması ve meslek edinmedeki fırsat eşitsizliği ortadan kalkarsa, lise öğrencilerine yönelik takviye derslerden geçimini sağlayan çalışanların geleceği hakkında belirsizlik oluşur. Değişimler bu belirsizliklere yapıcı çözümler getirebildiklerinde ve başta değişimin karşısında duran bireyleri de kazanabildiklerinde başarılı olma olasılıkları artar.

Tüm bu süreçlerin karmaşıklığı inkar edilemez ve değişimin yükünü sıradan bireylerin üzerine yüklemek de gerçekçi olmaz. Aksine birçok toplumsal değişim uzman aktivistler tarafından yönetilmektedir. Değişimin otorite seviyesinde başlaması veya yönetilmesi başarısız olmaya mahkum olduğu anlamına gelmez. Önemli olan iki nokta, hareketin öncelikle kimin sesini dinlediği ve ihtiyaçlarına öncelik verdiği ile değişimden etkilenecek bireylere, kimseyi dışarıda bırakmadan, sorunları doğru değerlendiren yapıcı, gerçekçi çözümler sunup sunamadığıdır. Çözüm, değişim süreci boyunca bilinçlenen ve ihtiyaçlarına yanıt bulan bir toplum ile otorite ve uzmanlar arasında sağlıklı, sürdürülebilir, geri bildirime açık bir ilişkiyle sağlanabilir.

Ne Yapılabilir?

İyi eğitimden yararlanamama, yalnızca mahrum bırakılanların değil, tüm toplumun bir sorunudur ve herkesin yapabileceği bir şeyler vardır. Otorite seviyesinde yaşanan en büyük zorluk toplumu değişim adımlarına dahil edebilmektir. Toplumun yaşadığı en büyük sorun ise duyurabilecekleri ortak bir ses oluşturamamaktır. Atılması gereken adımlar, bu zorlukları aşmaya yönelik olmalıdır.

Eğitim reformlarını tasarlayanların birikimleri ne kadar fazla olursa olsun çok hızlı değişmekte olan bir toplumdayız, dolayısıyla yüzleşmekte olduğumuz toplumsal gerçeklik ve getirdiği sorunlar daima değişmektedir. Beş yıl önce geçerli olan bir bilginin şimdinin öğrenci ve ailelerinin hayatlarına yabancı olması şaşılacak bir durum değildir. Aileler, öğrenciler ve öğretmenlerin onayı, bilinçlenmesi ve sürece anlamlı katılımları sağlanmadan atılan adımların hızla yolundan sapması ve sonunda terk edilmesi sıkça görülen bir durumdur. Diğer bir tuzak, söz konusu tarafların yeterince anlamlı olmayan, göstemelik bir katılım içerisinde kendilerini bulmalarıdır. Örneğin, basit bir anket çalışması uzun sürecek yenilik hareketlerinin toplum katılımı olamaz. Toplumsal geri bildirimin sürekli olması gerekir. Adımlar tasarlanmadan önce anlamlı katılımın ve bunun başarılı örneklerinin araştırılması gereklidir!

Aile, öğrenci ve öğretmenlerin seslerini duyurmak için atabilecekleri en anlamlı adımlar ise hoşgörü ve bilinçlenmedir. Eğitim ve çocuk yetiştirme hemen her toplumda çok keskin görüşlerin olduğu alanlar olduğundan konuşması zor konulardır ve yalnızca aynı görüşteki kişiler görüşlerini kolayca birbirlerine açabilirler. Bu tahammülsüzlük farklı görüşlerin karşı karşıya gelmesini ve eğitimdeki ihtiyaçlar hakkında kamuoyu birliğinin oluşmasını zorlaştırmakta, olası eğitim reformlarını geciktirmektedir. Ancak birbirlerinin tam tersi olan görüşlerin bile en temel isteklerden doğduğunu görmekteyiz: eğitim döngüsü içinde kabul gören bir yer edinebilme ve eğitimden faydalanabilme. Farklı görüşlerle karşılaşıldığında bu zıtlığın yapıcı bir sonuca ulaşması için bu görüşlerin hoşgörülmesi ve kişilerin ihtiyaçlarının iyi anlaşılması gerekir. Birbirlerinin ihtiyaçlarını anlayabilen her aile, bunlara bir çözüm bulmaya bir adım daha yakındır!

Diğer yandan toplumun korkularını ve yıkıcı inançlarını besleyen, geçerliliği olmayan veya uzun zaman önce bunu yitiren görüşler de aileler, öğrenciler ve öğretmenler arasında son derece yaygındır! Bilgiye ulaşımdaki kolaylığın bilinçlenmeden çok, yanlış bilgilerin yayılmasını hızlandırdığını görmekteyiz. Ailelerin üzerine düşen, makul bilgiyi makul olmayan bilgiden nasıl ayırabileceklerini iyi öğrenmektir. Yanlış bilgi üretip yaymak sanıldığından çok daha kolaydır. Karşılaşılan bilgiler benimsenip ve yayılmadan önce doğruluğu mutlaka sınanmalıdır! Belirsizlik hissedildiği durumlarda uzmanlardan yardım alınmalıdır. Uzman görüşleri, hem bireysel hem de bir sınıfı veya okulu ilgilendiren çıkmazlardan kurtulmakta ve bilgilerin doğruluğunu teyit etmekte faydalıdır. Ancak kimin gerçekten uzman olduğuna da dikkat etmek gerekir! Kişilerin özgeçmişlerine, aldıkları eğitimlere ve yaptıkları çalışmalara dikkat edilmelidir. Yabancı üniversite isimleri, zaman zaman adresleri bir iş hanına kayıtlı olan kurumlar olabilmektedir. Benzer şekilde kulağa bilimsel gelen ancak hiçbir geçerliliği bulunmayan, kötü niyetle kullanılan disiplinleri (ör. hipnoz, homeopati, Myers–Briggs, NLP) benimsemiş kişiler de kendilerini uzman olarak tanıtmaktadır.

Bilinçli ve hoşgörülü bir toplum, karşılaştığı sorunlara karşı birleşebilen ve kendini yeni sorunlara karşı koruyabilen güçlü bir toplumdur. Bu sağlanabildiğinde eğitim, ailelerin bireysel mücadeleleri değil, toplumların ortak çabaları olur. Böylelikle karşılaşılan sorunlar hem aileler için daha başa çıkılabilir olur, hem de toplumun yöneticiler ile iletişim kurması kolaylaşır ve bu iletişimde sahip olduğu güç hızla katlanır.

Sonuç

İyi eğitim zordur, çünkü iyi bir eğitim için çalışan insanlar büyük değişimler için küçük adımlar atmaktadır ve çaresizliği hızla kabullenmektedir. Ancak kalıcı değişimler küçük farklar yaratmak için büyük adımlar atmakla mümkündür. Bu büyük adımlar ise süreci yönetenler ne kadar küçük olursa olsun, büyük kitlelerin katılımı, bilinçlenmesi ve çözümün bir parçası olmasını içerir.

Pedagog Kerem Yalçın

--

--

No responses yet